NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
قُتَيْبَةُ
بْنُ سَعِيدٍ
حَدَّثَنَا
اللَّيْثُ
عَنْ
عُقَيْلٍ
عَنْ الزُّهْرِيِّ
عَنْ سَالِمٍ
عَنْ أَبِيهِ عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
قَالَ
الْمُسْلِمُ
أَخُو الْمُسْلِمِ
لَا
يَظْلِمُهُ
وَلَا
يُسْلِمُهُ مَنْ
كَانَ فِي
حَاجَةِ
أَخِيهِ
فَإِنَّ اللَّهَ
فِي
حَاجَتِهِ
وَمَنْ
فَرَّجَ عَنْ
مُسْلِمٍ
كُرْبَةً
فَرَّجَ
اللَّهُ
عَنْهُ بِهَا
كُرْبَةً مِنْ
كُرَبِ
يَوْمِ
الْقِيَامَةِ
وَمَنْ سَتَرَ
مُسْلِمًا
سَتَرَهُ
اللَّهُ
يَوْمَ الْقِيَامَةِ
Salim'in, babası (İbn Ömer)
den (rivayet ettiğine göre) Nebi (s.a.v.)'in buyurmuştur:
"Müslüman,
müslüman'ın (din) kardeşidir. O'na zulmetmez, onu tehlikeye atmaz. Kim din
kardeşinin bir ihtiyacının karşılanması için çalışır çabalarsa, Allah da onun ihtiyacını
karşılar. Her kim (dünyada) bir müslüman'ın bir sıkıntısını giderirse bu
sebeple Allah ondan kıyamet gününün sıkıntısından birini giderir. Her kim
(dünyada) bir müslüman'ın kusurunu gizlerse Allah da kıyamet gününde onu(n
kusurunu) gizler."
İzah:
Buhari, mezâlim, ikrah;
Müslim, birr, zikr; Tirmizî, Hudud, birr, Kur'an; İbn Mace, mukaddime; Ahmed b.
Hanbel, II, 91,252, 296. 500, 514, IV. 104.
Müslümanların
kardeşliği İslamiyet itibariyledir. Aralarında ittifak ve mutabakat bulunan iki
şeye Arapçada kardeş denilir.
Müslüman tabiri: Hür,
köle, baliğ ve mümeyyiz olan her ferde şamildir. Binaenaleyh müsllimanlıkta,
kölelerle sahipleri de kardeştirler.
Metinde geçen:
"...ona zulmetmez," cümlesi emir manasındadır ve te'kid kabilindedir.
Binaenaleyh müslümanın müslümana zulmetmesi haramdır.
İbn Battal
"Mazluma yardım etmek farz-ı kifâyedir; Sultana ise farz-ı ayndır"
demiştir. İbnu't-Tîn; "Müslümanın müslümana zulmetmekten kaçınması farz,
onu tehlikeye atmaktan kaçınması ise müstehabdır." demişse de Aynî
bunların hükümlerinin yerine göre değişebileceğini söylemiştir.
Müslümanın suçunu
örtbas etmek kendisine gizlice tenbih ve nasihatta bulunmaya mani değildir. Bu
hüküm aşikâre suç işlemeyenler hakkındadır. Zamanımızda olduğu gibi her suçu
pervasızca gözler önünde yapanlar bundan hariçtir. Bunlara "fâsik"
denilir ki gıybetleri mubahtır. Rasûlullah (s.a.v.) bu hususta:
"Fâciri alem bilip
dururken anmaktan çekmiyorsunuz. Onu kendisinde bulunan şeylerle anın ki,
insanlar onu tanısınlar" buyurmuştur.[el-Müttakî, Kenzü'l-Unmâl, III,
870.]
Kurbe: Gam, keder
manasına gelir. Bir kimsenin gam ve kederini sıkıntısını gidermek malla, canla
veya mevki ile olabilir. Nevevî diyor ki: "Burada mendup olan örtbas etme
emri, günahlarını açıktan işlemeyip gizleyen kimseler hakkındadır. Eziyet ve
şerrinden korkulmazsa kendisini uluemre şikayet etmek müsteh'ab olur. Çünkü
onun suçunu örtbas etmek ona daha ziyade eza cefaya, hürmetler çiğnemeye ve
daha başka suçları işlemeye cesaret kazandırır. Bütün bunlar olmuş bitmiş bir
suçu Örtbas etmek hakkındadır. Henüz yapılmakta olan bir suçu gören bir kimseye
ona itiraz etmesi ve elinden geliyorsa men etmesi vacibtir. Te'hiri helal
değildir. Men etmekten acizse meseleyi -bir mefsedet terettüb etmeyeceğinden
emin olmak şartiyle- uluemre şikayet etmesi lazımdır. Ravilerin, şahidlerin,
sadaka, vakıf ve yetim mallarına nezaret eden emin kimselerin ve emsalinin cerh
edilmelerine gelince; gerektiği zaman bunları cerh'etmek vacibdir.
Ehliyetlerine dokunan bir halleri görülürse onu Örtbas etmek helal değildir.
Bu hal haram olan gıybetten değil, vacib olan nasihattan maduttur. Ulema bu
hususta ittifak etmiştir."[A. Davudoğlu, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi,
X, 530-531.]